• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/ihkav
  • https://api.whatsapp.com/send?phone=05558782155
  • https://twitter.com/ebibsa
  • https://www.youtube.com/user/ebibsa
Hava Durumu
EBR Medya & Ajans

ebr logo

Koloni Youtube
İkinci ticari uydu
Üyelik Girişi
Haberler
Site Haritası
Takvim
Ebru KOCAMAN
ebrukocaman@bursaobjektif.com
Kalemimden Dökülenler
24/04/2020
Düz değil, düzen değil
Az değil, ezen değil
Boz değil, bozan değil
Bir gül biter içimde
Tam bildiğin biçimde
Gecenin tam üçünde
Can değil, canan değil
Er değil, eren değil
Geç değil, erken değil
Bir gül biter içimde
Tam bildiğin biçim
Gecenin tam üçünde
Sevda gibi kanımda
Can verirken elimde
Pençe gibi düşümde
Uy değil, uyku değil
Bir gül biter içimde
Gecenin tam üçünde

Bir gül biter…
-Fikret Kızılok-

Ne güzel yazılmış satırlar. Yazılanı çizileni uyarlar insan hayatına. Bu satırlar da benim için uyarlanmıştı dün gece. Bir gül bitti içimde. Gecenin 3’ünde.
 
Annemin araması ile gözlerimi açmıştım ki seyyah ruhum geri dönsün bedenine. Akşam yatağa yatarken kafamda milyonlarca cevapsız soru. Karıncalanmış bir beyni, bir dönemdir küf çuvalı gibi taşıyordum kafamın üzerinde. Kokuşmuş düşüncelerim artık ayrışamayacak hale gelmiş, arasından bir şey almak istesem elime bulaşan o yosunlaşmış diğer düşünceler bulaşıyordu. Evet, son zamanlarım böyle idi. Ne yediğim yemekten ne de soluduğum havadan ne de konuştuğum kelimelerden haz alıyordum. Her insana adaletli dağıtılan 24 saat bana yetmiyordu. Ellerimi açıp yapacaklarıma yetişmek için birkaç saat daha istiyordum ama nafile.
  
Yetişemiyordum, olmuyordu, yetişemedikçe heyecan ve stres yapıyor daha da yavaşlıyordum. Adeta bir bataklıkta adım atan ama adım attıkça çamura gömülen biri gibiydim. Bir dal bir yardım bir çare arıyor, belki önüme geliyor ama görmüyordum. Telaş sarmıştı dört bir yanımı. Her gün yorgun her gün bir umutlu bir umutsuz halimle gelgitler yaşıyordum.
 
Evet, yine öyle bir gündü sabahımdan gecenin 3 ü ne kadar. Ramazan ayıda gelmişti ailemden sevdiklerimden uzak bir ramazan olduğunu anlamam, o gece sahura kalkacağımı hatırlamamla başlamıştı. İçimi dopdolu bir hüzün kaplamıştı, bir boşluk, bir çaresizlik. Yatağa yattığımda sahura kalkabileceğimden bile emin değildim fakat kalkmalıydım. Annemin sözü aklımda takılıydı “su içmek için bile olsa sahura kalk, sahur berekettir” demişti. Aklımdaki çözmem gereken ya da öyle sandığım bütün düşünceler beni esir almıştı. Canım acıyor ancak yapabildiğim secdede ağlamak oluyordu.
 
Ne zaman rüyaya geçtiğimi hatırlamıyorum. Fakat çok karışık, olmasını istemediğim olayları rüyamda görüyordum. Gerçek hayatımın huzursuzluğu, rüyama da yansımıştı. Neyse ki annemin aramasıyla uyanmıştım. Ama o da ne… Garip bir ferahlık, garip bir neşe, bir dinçlik, bir arınmışlık. Ne diyeceğimi bilemiyordum, sanki haykırasım vardı “çok iyi hissediyorum” diye. Hani bahar gelince içinde kelebekler uçar ya, gecenin karanlığında mavi gökyüzünün sevincini yaşıyordum. Sahur için kendime bir şeyler hazırlarken yattığım anı ve içimdekileri düşünüyordum. Yattığım ile uyandığım zamanda ne olmuştu. Sanki ikisi zaman arasında boyut atlamıştım.

Hayatımdaki her şey düzene girmiş, hiçbir sıkıntı yokmuş, cevapsız sorularım ise bir ahenkle güzellikle cevaplanmış gibiydi. Rüyamın bile huzursuz oluşu sonrasındaki, böylesine mutlu uyanmam tamamen rabbimin bana bir hediyesiydi. Ramazanı müjdeledi. Bırak bana dedi. Bırak bana dertlerini, sen taşıma onları. Ben hallederim, sen benimle ol bu vakitte dedi. Hiçbir şey düşünme dedi. Bende ona bıraktım. Hiç bir şey düşünmeden benliğim ile derin bir nefes aldım. Elhamdülillah. Tekrar eski halime eski neşeme dönmüştüm. Ramazan müjdesini ilk günden yaşamak rabbimin bunu sunduğunu görmek görebilmek farkında olmak eşsiz güzellikti.

Şimdilerde gözle görülmeyen bir varlık tüm insanlığa savaş açmış durumda. Nefes almak, sevdiklerinde vakit geçirmek, doğada yürümek, minik kaçamaklar yapıp bir kafeye kahve içmeye gitmek, seyahat etmek dahası hayatı yaşamak şu an aslında hayatın da bize ait olmadığının bir göstergesi oldu. İnsanların ölesiye savaştığı o benlik savaşları bitmiş yerini hayata tutunma savası almıştı.

Çok tüketmiştik. Hayatın buna bir dur demesi gerekiyordu. Dünya üzerindeki insanlara bu dünyanın yetebilmesi için istatistiklere göre 1,5-2 dünya gerekiyordu. Elimizde ise yalnızca bir dünya vardı. Fakat insan hiç korkmadan, aldırmadan, sonunu düşünmeden, harcıyor, tüketiyor ve yok ediyordu. Tüketen kişilere uyarı yapan el ele vermiş kişiler bu duruma engel olamıyordu.

Hâlbuki şu an dünyanın ozon tabakası yenilenmeye başlamış, denizler temizlenmiş, hiç görülmeyen türden canlılar dönmüş, insan dışı varlıklar dünyasını geri almaya başlamışlardı. İşte küçültülmüş kâinat olan insanın yapamadığını gözle görülmeyen bir virüs yapmıştı. Hem insanı kendisiyle baş başa bırakıp zamanı yavaşlatmıştı, insanın kendisiyle yüzleşmesini sağlamıştı, hem de dünyayı iyileştirmeye başlamıştı. Evet, insanlık olarak kayıplar veriyorduk. Bir kişinin bile hayatını kaybetmemesi için kahramanlar savaşıyordu. Öyle ya insan küçük bir kâinat, kâinat ise büyük bir insandı. Kuran-ı Kerim buna en güzel delil, “ …Kim de bir can kurtarırsa bütün insanların hayatını kurtarmış gibi olur.” Maide suresi 32. Ayet.

Duygulanıyor, fedakârlıklar yapıyor, izliyor, sabırsızlıkla bekliyordu insanoğlu. Dünyanın neresinde olursa olsun aynı korku, aynı bekleyiş, aynı sabır vardı. Bu başımıza gelen salgın hastalık gitmeli ve değerini bilmediğimiz sevdiklerimize, doğaya, kâinata sarılabilmeliydik. Ama bunları yapabilmek için şu an hazırlıyor hayat bizi. Diyor ki ilk önce kendini kucakla, kendini sev, kendinin farkında ol. Sonra her şey bitip toprağa ayağını basıp ciğerler dolusu bir Ohh çektiğinde, mutluluğu kelebeğin kanadında bulacaksın. Ama önce seni ve senin içindeki seni sevmelisin.

Anladık ki ancak ve ancak ne olursa olsun rabbim izin verirse olur. Nefes almak, dışarıda yürümek, deniz kenarına gitmek, seyahat etmek, sevdiklerimizle buluşmak… Her şey o “ol “ dediği üzere olduğunu tüm dünya anladı. Ve ne gariptir ki dünyanın her yerinde Rabbimi anlatan anlatmaya çalışan insanlardan daha iyi anlattı bu gözle görülmeyen varlık. Bulunduğumuz durum bir felaket, fakat o felaketin altındaki hayrı görmek gerek. ’’ Aslında hoşlanmadığınız bir şey, belki de sizin için hayırlıdır; sevdiğiniz ve arzuladığınız bir şey de, olur ki sizin için şerli ve zararlıdır. (Her şeyin doğrusunu ve hayırlısını) Allah bilir, siz bilmezsiniz.” Bakara Süresi 216. Ayet.

Hayat işte bunları gördüğünde başlıyor. Uyanma vakti geldi.

Sevgili peygamberimiz, "Ramazan olduğu zaman rahmet kapıları açılır, cehennem kapıları kapanır ve şeytanlar zincire vurulurlar” buyurmak suretiyle bu müjdelerle bize ümit ve moral verir. Elbette ki şeytanlara zincir vurulunca, müminlere zarar ulaştırmaya gücü kalmaz. Evet… Ramazan ayı girince rahmet kapılarının sonuna kadar açılacağı müjdesi veriliyor. Rahmet kapısının açıldığını hissetmek, fark etmek, açılmış olan rahmet kapılarından kanatlanarak geçmek ne büyük nimet. Şeytan vuruldu zincire, dün gece, bir gül bitti içimde, gecenin üçünde. Güllerin sesinden, güllerin ötesinden, güllerin nefesinden…
 
Hayırlı ramazanlar…


969 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

Geceleri yatarken uyumak için değil. Uyanmak için okumak!' - 20/06/2020
Goethe diyor ki; “İnsan kalbinde ne taşırsa dünyayı da öyle görür.”
Ümitler yitirildikten sonra yağmuru indiren ve rahmetini yayan O'dur! - 14/04/2020
Dünyanın bütün sabahları için iki bilet al.. Ama umutsuz bir yerden olmasın...
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar32.171532.3004
Euro34.902035.0419
Saat